Hafıza-i Beşer Nisyan ile Malüldür
Nedir bu tarihi Travmatik olaylar?
Yazıma sevdiğim bir söz olan “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” sözü ile başlamak istedim. Bu söz “İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” veya “Unutkanlık insan halidir” anlamlarına gelmektedir.
Bizler insan olarak, doğduğumuz andan itibaren kendimizi bir yaşamın içerisinde buluruz. Bu yaşamın içerisinde büyürüz, gelişiriz, çevremizi anlamaya çalışır, yanlışı doğruyu öğreniriz. Her insanın dünyaya geldiği çevresi, ailesi ve yaşamı farklıdır. İnsanlar yaşamları sürecinde bazı iyi veya kötü bazı olayları tecrübe ederler. Hayatımız boyunca yaşadığımız bazı kötü olaylar bir birey için ömür boyu unutamayacağı Travmatik olaylardır. Travmatik olaylar olumsuz etkileri olan, bireyin zihinsel, fiziksel, duygusal ve iyilik halini altüst eden olaylardır. Bazı psikolojik sorunlara da yol açmaktadır. Örneğin istismar, şiddet, savaş ve doğal afetler gibi olaylar. Geçmişte yaşadığımız bu Travmatik olayları devam eden yaşantımızda tekrar yaşamak istemeyiz ve bu olaylar bireyler için acı birer tecrübedir.
Bunun gibi Travmatik olaylar sadece insanlar için değil devletlerin ve milletlerin tarihleri içinde geçelidir.
Devletler de Tıpkı İnsanlar Gibi Doğar, Büyür ve Ölüler
Ünlü Müslüman bilim adamlarımızdan İbn-i Haldun bir sözünde “Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür ve ölüler” der. Gerçekten de biraz tarih okuyan bunun böyle olduğunu bilir. Birçok güçlü devlet yıkıldıktan sonra tarih sahnesindeki yerini almıştır. Bu devletlerden geriye yaşadıkları coğrafyalar da inşa ettikleri eserleri kalmıştır. Sizce de kıtalara bile hükmetmiş bu devletlerden geriye sadece inşa ettikleri eserler mi kalmıştır? Bence hayır!
Bir yerde devlet mekanizması varsa devletin yönettiği bir de halkı yani milleti vardır. İbn-i Haldun’un da zikrettiği gibi devletler ve milletler tıpkı insanlar gibidir. Nasıl bir insanın aklı, şuuru, geçmişi varsa devletlerinde, o devlet içerisindeki milletlerinde bir geçmişi yani tarihi, bir şuuru da vardır.
Devletlerin tarihinde ise kuruluşundan yıkılışına kadar kazandığı zaferler, kaybettiği yenilgiler, bilim, sanat, teknoloji gibi alanlara yaptıkları katkılar, devleti yönetmiş önemli liderleri yer alır. İster zafer olsun ister yenilgi bunlar o milletin aklında yer etmiştir. Onun için her yıldönümlerinde o günü tekrar hatırlamak için tarihte ki önemli günlerimizi kutlarız. Örneğin 1071 Malazgirt Zaferi, 1453 İstanbul’un fethi, 30 Ağustos Zafer Bayramımız gibi. Zaferlerimizi coşkuyla kutluyoruz da peki ya kaybettiğimiz yenilgileri, bizim için Travmatik olan olayları unutmalı mıyız? Bu soruya da cevabım büyük bir hayır!
Tarihte ki zaferler nasıl bizim için büyük bir gurur kaynağı ise bir o kadar da yenilgilerimizi de çöpe atmamalı, onları da kabullenmeliyiz. Bu yenilgiler üzerinde uzun uzadıya düşünmeli, bunlardan da ders çıkarmalıyız. Evet yenilgilerimiz geçmişte kalmış olabilir ancak tarih tekerrürden ibaret derler.
Tarih Tekerrürden İbaret
Bahsettiğim bu sözün nasıl büyük anlam içerdiğini anlamak için tarihimizi iyi okumamız lazım. Gerçekten de tarihte ki bir olay gelecekte bire bir tekerrür eder mi? Aslında burada bahsedilen olayın tekrar etmesi değil, tarihte yaşadığımız Travmatik olaylara bizi götüren hataların tekrar etmesidir. Çünkü ne mekân aynı ne zaman ne de kişiler sadece bizi yaşanacak olaya götüren hataların aynısının tekrar etmesidir.
Tarihte yaptığımız hatalar, bu hatalar sonucu yaşanan yenilgiler, bu yenilgilerden çıkarılmayan ders ve yine bir hata sonucu gerçekleşen yenilgiler. Sonuç olarak kendimizi böyle bir kısır döngünün içinde buluyoruz. Bu kısır döngüden nasıl kurtuluruz? Bu sorunun cevabı öncelikle çokça üzerinde durduğum tarihi iyi okumakla geçiyor. Ne dünü bugün ’den, ne de bugünü dünden koparmak imkansızdır. Onun için geleceği yorumlamak geçmişi bilmekten geçiyor.
Tarihi olaylar ile sabittir ki tarihini unutmayan, tarihte ki Travmatik olaylarından ders çıkaran milletler kazandığı zaferlerinden daha büyük zaferler kazanmıştır. Sadece zaferle kalmamış bugün dünyada söz sahibi birer devlet halini almışlardır. Bunu vereceğim birkaç örnekle görmüş olacağız.
İki Dünya Savaşının Mağlup Devleti: Almanya
Almanlar Osmanlı devleti döneminde yakinen tanıdığımız bir devlet. Alman İmparatoru 2. Wilhelm ve Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid döneminde başlayan ilişkiler, İttihat ve Terakki döneminden daha da sıklaşmıştır. 1914 yılından patlak veren 1. Dünya Savaşı’nda da aynı cephede mücadele verdik. Ancak bu müttefiklik fayda vermemiş her iki devlette savaştan ağır bir mağlubiyet ile ayrılmıştır. Almanlar 1. Dünya Savaşından sonra Adolf Hitler ile birlikte kısa sürede ayağa kalkmasını bildi. Hitlerin Polonya’yı işgal etmesiyle Avrupa’da 2. Dünya Savaşı başladı. Almanlar, Stalingrad muhaberesine kadar savaşta en güçlü devletti.
Bundan sonra savaş tersine dönmüş Ruslar Berlin’e kadar girmişlerdi. Savaşı kaybettiğini anlayan Hitler saklandığı yerde intihar etti. Savaş sonrası Almanya her ne kadar doğu batı olarak ikiye ayrılsa da iki dünya savaşında olduğu gibi güçlenerek yine ayağa kalkmasını bildi. Bugün kendi arabasını, teknolojisini üreten, futboldan bilime kadar birçok alanda uzman bir Almanya durmaktadır. Belki de Almanların bu duruma gelmelerini sağlayan güç kaybettikleri ve onlar için Travmatik olan iki dünya savaşını kaybetmeleriydi.
Yahudilerin Büyük Sürgünü ve İsrail’in Kuruluşu
Kudüs MÖ.597 yılında Babilliler tarafından kuşatıldı ve fethedildi. Babil kralı Buhtunnasr, Süleyman mabedi dahil şehri tamamen tahrip etti. Bunun sonucunda birçok Yahudi ülkesinden Babil’e göç etti. Babillerin İranlılar tarafından fethedilene kadar Yahudiler Babil’de sürgün hayatı yaşadı. İlk Siyonizm düşüncesi bu dönemde çıktı diyebiliriz. Her ne kadar İranlılar Yahudilerin Kenan’a geri dönmelerine izin verse de sadece küçük bir grup geri döndü.
Bundan sonra Yahudiler için, 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasına kadar süren sürgün dönemi başladı. Yahudiler ara ara bağımsızlıklarını kazansalar da bir devlet düzeni kuramadılar, bu yüzden 1948 yılına kadar atalarına vadedilen topraklara geri dönüp devletlerini kurma hayaliyle yıllarca Avrupa’nın ve Dünya’nın muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde yaşadılar. Tarihler 1800’lü yılları gösterdiğinde Theodor Herzl adında Yahudi bir gazeteci Dünya Siyonist Örgütünü kurdu ve Yahudilerin, Filistin’e göçmeleri gerektiği fikrini savundu. Hatta dönemin Osmanlı Padişahı 2.Abdülhamit’ten toprak talebinde bulunmuştur.
Herzl ölümünden 44 yıl sonra kurulan İsrail devletinin kuruluşunu göremese de İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion İsrail’in kuruluş ilanını Herzl’in fotoğrafının altında yapmıştır. Herzl’in naaşı da sonradan Viyana’dan İsrail’e getirildi. Yahudiler uzun yıllar süren bir sürgün gibi Travmatik bir olay yaşasalar da bir gün ülkelerine geri dönüp, İsrail devletini kurma hayaliyle yaşadılar. Ve bugün İsrail her alan uzmanlaşmış bir ülke konumunda olmasının nedeni, belki de Yahudilerin tarihte yaşadıklarından ders çıkarmasıdır.
Güçlü Japonya
İkinci Dünya Savaşı’nın diğer mağlup devletlerinden biriside Japonya’dır. Japonların mağlup olmasının nedeni ise İkinci Dünya Savaşını bitiren belki de Japonların tarihlerinde yaşadıkları en Travmatik olay olan, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasıdır. Japonlara göre saldırı sonucu 500 bin kişi hayatını kaybetti. Japonlar hem dünya savaşını kaybetseler de hem de atom bombası saldırısına uğrasa da bugün çalışkan bir millete ve güçlü bir devlete sahiptir.
Tarihi Almanya’dan, İsrail’den ve Japonya’dan büyük bir millet olan bizler ne zaman tarihimizden ders çıkartırsak işte o zaman ecdat gibi bizlerde güçlü bir devlet konumuna erişmiş olacağız. Bugün 106. Yıldönümünü kutladığımız Çanakkale Zaferi bizler için büyük bir örnek değil midir? Sizce bin yıllık tarihimizde yaşadıklarımız kaç atom bombası gücündedir?
Son olarak bugün okullarda zorunlu din dersinin yanında gençlere zorunlu dün dersi de verilmeli bence.