Hepimiz gençlik yıllarımızdan itibaren Filistin meselesi ile karşılaşmaktayız. Kimi zaman devlet yetkilileri tarafından, kimi zaman bir basın açıklaması ile en çok da sosyal medya aracılığı ile çeşitli bilgiler edinmekteyiz. Bu bilgilerin gerçeği yansıtıp yansıtmaması noktasında ciddi bir bilgi kirliliği de mevcut. Bugün Mescid-i Aksa neresi? Kudüs Neresi? Kubbetüs Sahra neresi? Belki bugün haydi Filistin’e gidelim dedikleri zaman ne işimiz var orada? Orada bombalar patlıyor? Gibi ifadelerle karşılaşıp vaz geçmişliğimiz bile vardır. Biz Müslümanlar için orası kutsaldı, Peygamber Efendimiz (sav) orada miraca yükselmişti. Peygamber Efendimiz (sav) neden Mekke’den değil neden buradan göğe yükselmişti? Burayı önemli kılan şey neydi? Kur’an-ı Kerim’de ‘’etrafı mübarek kılınan yer’’ (İsra 1) olarak tarif edilen bu coğrafya neyi ifade ediyordu? Bu gibi sorularla başlamak en doğrusu.
Bu yazı dizimizde Filistin’i, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Kubbetüs Sahra’yı ve bu bölgenin neden kutsal olduğuna dair paylaşımda bulunacağız. Yazımız da bazen Kâtip Çelebi rüzgârı estireceğiz bazen sosyal ve siyasal çıkarımlar yapmaya çalışacağız. Orada yaşadığım bazı olayları paylaşacağız. Bu coğrafyayı tanımanın dinimiz ve tarihimiz için önemine değineceğiz. Bu yazı dizisin kaleme alma niyetim herkesin bu coğrafya hakkında bir şeyler söylüyor fakat ne kadarı doğru? Kudüs davası söylemi ne? bunlara bir şekilde cevap aramak. Cihan Harbi döneminde Kudüs’te neler olmuştu? Şerif Hüseyin, Kral Abdullah kimdi? Neden Osmanlı’yı yalnız bırakmıştı? Emeviler’den Osmanlı’ya, İngilizlerden İsrail’e uzanan hakimiyet mücadelesi ve ödenen bedeller… Yazımızdaki maksat Osmanlının bize miras olarak bıraktığı, emanetimiz olan Kudüs topraklarını anlayabilmek ve anlatabilmek. Bir nebze olsun üzerimizden ölü toprağını serpip bundan çok değil 300 yıl önce hâkimi olduğumuz adalet ve muhabbetle yönettiğimiz bu coğrafyalara yeniden adaleti tesis edecek kimselere rehber olmasıdır. Buradaki yaşayan tarihi aktarabilmek, gidenlere hatırlatabilmek, gidemeyenlere yol haritası oluşturmaktır. Bu yazı dizimizde bize yardımcı olan Fatih Uğurlu kardeşime teşekkürü bir borç bilirim.
Kudüs’ten Haber Var!
Çalının içinde güler mi? Çalının içinde gül biter mi? Çalı can acıtırken gül bir o kadar insanı mutlu eder mi?
Pazartesi akşam üzeri güneş batmaya meylettiği, ay bütün ihtişamı ile göğe yükseldiği bir vakitti. Yeni dönemim başlamış Konya’ya geleli daha iki gün olmuştu. Yeni Dönem için kararlar alıyor, kendim için çalışma programları planlıyordum. Biraz geçmişten bahsetmekte fayda var, okulu pek ciddiye almayan, dersi geçelim gerisi önemli değil diyen. İlahiyat fakültesinin amacı ve gayesinin farkında olduğum halde pek de umursamayan bir tip olarak ilahiyatta iki yılı devirmiştim bile. Okulda etliye sütlüye karışmayan, aman bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığında hareket eden, sıradan basit belki tek hücreli canlıdan bile faydasız bir kimse olarak günlerim geçip gidiyordu. Konya’da böyle olduğu gibi memlekete döndüğüm zamanlarda da aynıydım. Arkadaşlarla her gün bir yerlerde boş, belki bizi hayatımızda hiç ilgilendirmeyecek meseleleri tartışarak günü gece ediyor hatta gecenin geç saatine kadar sürüyor sonrasında evlere dağılıp bir günü bitiriyordum. Sonrasında etrafımızda bazı kimselerin tavsiyesi ve kulak dolması yüksek lisans adını duydum. Nedir ne değildir, nasıl yapılır gibi başlangıç yaparak hayatımda belki de köklü değişiklikler yapmaya başladım diyebilirim. Sonrasında üçüncü sınıfa bismillah dediğimiz an başladık aydınlanmaya… Artık bolca okuma, bolca araştırma ve derslere ilgi başladı.
Gelen Telefon
Telefonun karşısında Niğde’den sevdiğim dostum vardı. Sana güzel bir sürprizim var, bunu duyunca ilk olarak aklıma o dostumun Konya’ya beni ziyarete geldiği hissine kapıldım. Konuşma böyle devam ederken yanımda kim var bil bakalım üç hakkın var dedi. Ben üç isim söyledim ki hiçbiri tutmadı. Hakkını kaybettin sürprizi kaçırdın dedi. Biraz üzüldüm. Sürprizi söylemeyeyim moralin bozulur tadın kaçar deyince ben farklı düşüncelere kapılmaya başladım. Acaba neydi bu sürpriz ve ben neyi kaçırdım? Böyle kafamda sorular çarpışırken birden demesin mi Kudüs biletini kaçırdın. Allah’ım içimde sanki bir yerler eridi, gözlerim yaşardı, içimde tane heves, heyecan kalmadı. Evet belki kimileri için Kudüs bir şey ifade etmiyor olabilir fakat Kudüs ilk kıblemiz İbrahim Peygamberin ve birçok peygamberin diyarı, Osmanlı’nın göz bebeği, Müslümanın sönmez ateşi, gönlümüzün hüznü. Kudüs ki aşıklar diyarı…
“Hz. Muhammed’in (sav) hizmetçisi Meymûne binti Saad (ra) rivâyet ediyor:
”Dedim ki: Ey Rasûlallah! Bize Beytü’l Makdis’i anlat.
Dedi ki: ”Orası ‘Haşir’ ve ‘Neşir’ yeridir. Oraya gidiniz ve namaz kılınız. Oradaki namazın ecri (sevabı) başka yerdekilerin bin katıdır.”
Dedim ki: ”Buna gücümüz yetmezse? ”
Dedi ki: “Kandillerini (Mescid-i Aksa) aydınlatacak yağ gönderiniz. Kim bunu yaparsa, sanki oraya gitmiş gibidir.”
(Sünen-i Ebi-Dâvûd, İbn-i Mâce)”
Kudüs’e gitmenin, orada ibadet etmenin bin kat hayırlı olduğu diyara gitmenin ne kadar kıymetli olacağı anlatılmaz bir şeydir. Biz Kudüs hikayeleri Kudüs Kitapları ile büyüyen nesil olarak orayı ziyaret etmenin ne kadar kıymetli olduğunu biliriz. Ve bu fırsat öyle kolay kolay da geçmez ele ne de olsa İsrail ambargosu 🙁 Kudüs; sevdam, davam… Böyle hüzünlü devam eden konuşmanın sonlarına gelirken telefondaki dostum ,’’şaka ulan! Yarın git pasaport işlemlerine başla dedi.’’ İşte başladı tekrardan bir heyecan, mutluluk ama nasıl bir mutluluk ayaklarım yerden kesilircesine. Kudüs beni kabul etti. Kudüs beni çağırdı. Kudüs beni istedi. Rabbime sonsuz hamdolsun. Şu an pasaport işlemlerine başlayacağım Rabbim sen bana Kudüs’ü görmeyi, o kutsal mabette namaz kılmayı, o güzel memlekette yeniden doğmayı nasip eyle…
Bir Sonraki Yazımız İçin Tıklayınız…
